GERÇEK TASAVVUF - Sûfilerin Halleri Ve Tarikatları 1
Sayı 4
Tarikat
Sözlükte “gidilecek yol, izlenecek usul, hâl ve gidiş” anlamındaki tarîkat (çoğulu tarâik) terim olarak “Allah’a ulaşmak isteyenlere mahsus âdet, hal ve davranış” demektir.
Sûfilerin Halleri Ve Tarikatları 1
Şeyh, alim Ziyaüddin Ahmed Abdülvahhab b. Ali, Enes b. Malik’in ra. şöyle dediğini haber verdi. Resulullah s.a.v. bana buyurdu ki:
Yavrucuğum! Eğer kalbinde hiçbir kimseye karşı kötü bir düşünce taşımadan sabahlayıp akşamlamaya gücün yeterse bunu yap. Evladım, bu benim sünnetimdir. Kim benim sünnetimi ihya ederse (yapar ve yaşarsa), beni ihya etmiş olur. Beni ihya eden ise, benimle birlikte Cennet’tedir. (Tirmizi, ilim, 16; İbnu Mâce, Mukaddime, 15)
Ressulullah s.a.v. Efendimizin, sünnet-i seniyyeyi ihya konusundaki bu müjdesi, sünneti ihya eden kimseler için şereflerin en büyüğü ve faziletlerin en mükemmelidir.
Sûfiler, sünneti ihya edenlerin en önde gelenleridir. Çünkü onların yanında en mühim esas; kalbin her türlü kin ve düşmanlıktan temizlenmesidir. İşte bu kurala uymaları sebebiyle cevherleri temiz olmuş, faziletleri ortaya çıkmıştır.
Kalbi kin ve hasetten temizleme işini ancak sûfiler hakkıyla yerine getirdiler. Onlar, dünyayı, dünya ehline ve düşkünlerine terk ederek ondan gönüllerini çektikleri için hadiste istenen ve övülen hale ulaşmaya muvaffak oldular. Çünkü kin ve düşmanlığın kaynağı; dünya sevgisi, baş olma sevdası ve insanlar yanında mevki sahibi olma iştiyakıdır. Sûfiler ise bunların tamamından el etek çekmişlerdir.
Allah Teâlâ, Cennet ehlini vasfederken Hicr suresi 47. Ayette şöyle buyurmuştur: Biz onların gönüllerindeki kini çıkarırız; artık onlar tahtlar üzerinde karşılıklı oturarak kardeşçe yaşarlar.
Ebu Hafs demiştir ki: Allah ile ülfet eden, onun sevgisi üzere birleşen, O’nun dostluğu ile bir araya gelen ve O’nun zikriyle dost olan kalplerde nasıl olur da kin ve düşmanlıktan eser kalır?
Halkı, Resulullah s.a.v.’in sünnetlerini yaşamaktan alıkoyan şeyler nefsin şirkin sıfatlarıdır. Nefsin kötü sıfatları değişince, perde kalkar, Allah Resulü s.a.v.’e uymak güzel ve sahih olur. O zaman bu kimseyi Allah Teâlâ sever. Çünkü Yüce Rabbimiz şöyle buyurmuştur: Resulüm de ki: “Eğer siz Allah’ı seviyorsanız, bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin”. (Ali imran suresi 31)
Görüldüğü gibi Allah Teâlâ, Hz. Peygamber s.a.v.’e uymayı, kulun Rabbi’ne olan muhabbetinin alameti yaptı. Bu sebeple insanlar içine kim Hz. Resulullah’a en güzel şekilde uyarsa, ilahi muhabbetten nasibi o derece fazla olur.
Sûfiler diğer müslümanlar arasında, Resulullah’a uyma konusunda en başarılı olanlardır. Çünkü sûfiler, Hz. Peygamber sa.v.’in sözüne tam manasıyla uyarak emrettiklerini yerine getirip, nehyettiklerinden sakınmışladır. Bu hususta Allah Teâlâ: “Resulüm size neyi verdiyse onu alıp yapın, neden nehyetti ise ondan da sakının!” (Haşr suresi 7) buyurmuştur.
Sûfiler de amellerinde ve ibadetlerinde farz, vacib ve nafilelerde büyük bir ciddiyetle Resulullah s.a.v.’e tâbi olmuşlardır. Söz ve davranışlarında Reslullah’a uymanın bereketiyle, ilim, haya, af, müsamaha, şefkat, merhamet, güzel geçim, nasihat, tevazu gibi ahlaklarıyla şereflenmişlerdir. Ayrıca Efendimiz s.a.v.’in, haşyet, sekinet, heybet, ta’zim, rıza, sabır, zühd, tevekkül gibi hallerinden de nasiplerini alıp, Allah Resulü s.a.v.’e her yönüyle tam manasıyla uyarak, sünnetini en güzel şekilde ihya etmişlerdir.
Abdülvahid b. Zeyd’e “Size göre sûfi kimdir?” diye sorulunca, Hazret şöyle demiştir: “Akıllarıyla sünneti tam anlamaya gayret eden, kalpleriyle ona bağlanan ve nefislerinin şerrinden de Cenab-ı Hakk’a sığınan kimseler, gerçek sûfilerdir” demiştir.
Bunun için sûfi olan bir kimse, Rabbinden gafil olmadığı gibi, nefsini kontrolden de geri kalmaz. “Nefsini bilen, Rabbini bilir” sözünde, Allah Teâlâ’nın bilinmesi, nefsin bilinmesine bağlanmıştır.
Sûfinin, Rabbi karşısında devamlı boyun bükmesinde Cenab-ı Hakk’a yakın olma ve ona sığınma hali vardır. Bu sığınmada ruhi bir istiğrak ve kalbin dua makamına yakın olması mevcuttur. Kalbin, lisan-ı hâl ile dua makamına yerleşmesi ise, nefsin dünya hazlarından sıyrılarak yükselmesini, çeşitli arzu ve isteklerden vazgeçmesini ve Allah Teâlâ’nın koruma ve kontrolü ile, ilme göre hareket etmesini temin eder.
Allah Teâlâ’nın güzel tedbir ve terbiyesi ile ıslah olan nefis, her türlü kötü düşünce, kin, nefret, hıyanet, hased ve diğer sevimsiz huylarından korunmuş olur. İşte bu, sûfinin gerçek halidir.
Kaynaklar:
Avarifü’l-Mearif
Şihâbüddin Sühreverdi ks.