Ayeti Kerime ile Meâl ve Tefsiri - Nahl: 98-100
Sayı 2
Ayet-i Kerime, Meal ve Tefsiri
فَاِذَا قَرَاْتَ الْقُرْاٰنَ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجٖيمِ
اِنَّهُ لَيْسَ لَهُ سُلْطَانٌ عَلَى الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ
اِنَّمَا سُلْطَانُهُ عَلَى الَّذٖينَ يَتَوَلَّوْنَهُ وَالَّذٖينَ هُمْ بِهٖ مُشْرِكُونَ
"Haydi, Kur'ân okuduğun zaman, o şeytân-ı racîmden Allah'a sığın. Hakikat şudur ki imân edenler ve Rablerine güvenip dayananlar üzerinde onun hiçbir hakimiyeti yoktur. Onun hakimiyeti ancak, onu yâr edinmekte olanlar ve onu (Allah'a) eş koşanlar üzerindedir." (Nahl: 98-100)
Şeytanın Vesvese Vermesi: Şeytan, kalplere, hatta peygamberlerin kalbine bile vesvese vermeye gayret eder. Bunun delili, "Biz, senden evvel hiçbir Resûl ve Nebi göndermedik ki, o (bir şey) arzu ettiği zaman, şeytan onun arzusu hakkında mutlaka bir (fitne) atmış olmasın" (Hacc: 52) ayetidir. Allah'a sığınmak ise, şeytanın vesvese vermesine mani olur. Bunun delili de, "Takvaya erenler (yok mu), onlara şeytandan herhangi bir vesvese dokunduğu zaman, (Allah'ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp hemen gerçeği görürler.'' (Arâf: 201) ayetidir. İşte bu sebebten ötürü, Allah Teâlâ, peygamberine, Kur'ân okumanın vesveseden korunmuş olarak devam edebilmesi için, Kur'ân okurken istiâzede bulunmayı (eûzü-besmeleyi) emretmiştir. Ayetteki hitap umumidir, yani "Kur'ân okuduğun zaman" ifâdesi, Hz.Peygamber (s.a.v)'in zatında bütün mü'minler içindir. Çünkü Peygamber bile, Kur'ân okurken eûzü-besmele çekmeye muhtaç olunca, onun dışındaki kimseler buna bir hayli muhtaç olur.
Birinci Mesele
"Bu ayet "Kur'ân okumak istediğinde, Allah'a istiâze et" manasında olup, "Kur'ân okuduktan sonra istiâze et" manasında değildir. Bu tıpkı, "Yemek yediğin zaman besmele çek, yolculuğa çıktığın zaman hazırlık yap" demen gibidir. Bunun bir benzeri de, "Namaza kalktığınız zaman, yüzlerinizi yıkayın" (Mâide: 6) ayetidir. Bu ifade, "Namaz kılmak istediğinizde, abdest alın" demektir. Hem (Hacc: 52)’deki ayetin delaletiyle, şeytanın, Hz. Peygamberin (s.a.v) Kur'ân okuduğu sırada vesvese verdiği sabit olunca ve Allah Teâlâ'nın da, Hz. Peygamber (s.a.v)'e, o vesveseyi defetmek için Kur'ân okuduğu zaman istiâzede bulunmayı emrettiğine göre, bu maksadın ancak, istiâze'nin önce yapılması durumunda hasıl olacağıdır.
İkinci Mesele
Şeytanın Nüfuzu: Bilki Allah Teâlâ, peygamberine, şeytandan istiâze etmesini (Allah'a sığınmasını) emredip, bu da şeytanın insanların bedenlerinde tasarruf edebileceği (tesirde bulunabileceği) vehmini verince, bu vehmi silmiş ve şeytanın kesinlikle insan üzerinde vesveseden başka bir kudretinin ve tesirinin bulunmadığını beyan ederek "Hakikat şudur ki iman edenler ve Rablerine güvenip dayananlar üzerinde onun hiçbir hakimiyeti yoktur" demiştir. Bundan, insanın kalbinde, kendisinin zayıf olup şeytanın vesvesesinden korunmasının da ancak Allah'ın koruması ile mümkün olduğu şuuru yer ettiğinde, istiâze ancak o zaman bir mana ve fayda verir. İşte bundan ötürü muhakkik(hakikati araştırmacı) alimler, "Allah'ın koruması olmadan, Allah'a karşı günah işlemekten uzaklaşmak; yine Allah'ın tevfiki (muvaffak kılması) olmadan, Allah'a taat etmek için güç-kuvvet sahibi olmak mümkün değildir" demişlerdir. İşte bu tarz üzere tahakkuk edecek, işleri Allah'a havale etme işi, ayette, "ve Rablerine güvenip dayananlar" ifadesi ile anlatılmaktadır. Daha sonra Cenâb-ı Hak, "Onun hakimiyeti ancak, onu yâr edinmekte olanlar ve onu Allah'a eş koşanlar üzerindedir" buyurmuştur. İbn Abbas (r.a.) buradaki yâr kelimesine "ona itaat edenlere" manasını vermiştir. (Fahreddin Râzi Tefsiri)
Bu ayeti kerime de görüyoruz ki eûzu çekmek yani (istiâzede bulunmak) bir Emir 'dir. Ve Rabbimiz’den gelen bütün emirler, her müslüman için Farz'dır. Buradaki sığınma emri bilhassa Kur'ân okuma esnasındadır. Bu sığınma emrinin hikmetleri ne olabilir diye soracak olursak? cevabını yine Kur'ân’da buluyoruz. (Ellezîne âteynâhumul kitâbe yetlûnehû hakka tilâvetih…) Kendilerine kitabı verdiğimiz kimseler onu tilavetinin hakkını vererek okurlar… (Bakara 121). “Hakka Tilâvetih” yani Kur'ân’ı hakkıyla tilavet etmenin beş şartı vardır: birincisi okumak, ikincisi ezberlemek, üçüncüsü anlamak, dördüncüsü anlatmak, beşincisi tatbik etmek. Eğer sığınmadan Kur'an okuyacak olursak, şeytan avanesini ve dünyayı kullanarak bu beş merhalenin her birinde devreye girer.
1. Mesele
Eûzu, Cebrâil (a.s.)’ın indirdiği ilk kelimelerdendir. Efendimiz (s.a.v.) Cebrâil (a.s.) bana kalemden, Levh-i Mahfuz’dan böyle okuttu buyuruyor.
2. Mesele
Eûzu, bütün hayırların celbi ve bütün şerlerin def-i için kovulmuş, taşlanmış, lanetlenmiş şeytan ve avanesinden, Allah-u Teâlâ'nın zatına sığınıyorum, O'na iltica ediyorum, O'ndan korunma talep ediyorum demektir. Kök manası itibariyle sığınmak, iltica etmek, hicret etmek, bir şeyden başka bir şeye kaçmak, korunma talep etmek manalarına gelir. Bu fiilin kendisine de İSTİÂZE denir.
3. Mesele
İstiâze'de üç taraf vardır. İstiâze ancak bu üç tarafın bilinmesiyle tamam olur. (Sığınan Ben, sığınılan Allah (c.c.) ve kendisinden sığınılan Şeytan) Bu üç tarafı bize tanıtacak'ta Allah (c.c.) ve Rasûlüdür (s.a.v.).
4. Mesele
İstiâze, bir acizlik itirafıdır, haddini bilmektir, kibrin kırılma makamıdır. Hakiki acizliği idrak, makamların en nihayetidir. Bu itiraf olmadan gafletle sığınma olmaz (ben zayıfım, ben zelilim, ben fakirim…). İmâmı Gazâli 'nin tabiriyle 1000 yılandan daha tehlikeli olan Şeytan'dan, Allah'a kaçıştır, O’na koşmaktır «fefirru ilâllah» (Zâriyat 50)
5. Mesele
İstiâze, bir haber vermedir. Ya Rabbi ben bütün beşeri noksanlıklarımla “sığın” emrine uydum, işte sığındım diyerek El Alim olduğu halde Allah’a bildirmek, haber vermektir. Bu haber, bu ilan aynı zamanda şeytana bir nara patlatmaktır. Ey mel’un kendin lanetlendin, sana hiç bir zararları olmadığı halde anamı, babamı yalan yeminlerle cennetten çıkardın, 300 yıl yeryüzünde ağlattın, defol! Ben Allah’a sığındım, benim dostum O’dur demektir.
6. Mesele
İstiâze, düşmandan korunmak için bir imdat çığlığıdır. Ya Rabbi! Bu mel’un büyük babamı ve büyük annemi kandırmış, sana asi etmiş, selâm diyarından çıkarmış. Beni de kandırmasın! Bana imdat eyle Ya Rabbi! demektir.
7. Mesele
İstiâze, Allah‘ın (c.c.) ipine (Kur’an’a) toptan sımsıkı sarılmadır. (va’tasımû bihablillâhi cemiân ve la teferrakû…) (Âli İmran 103)
8. Mesele
İstiâze, sadece Allah’a (c.c.) ve ayetlerine caizdir. Çünkü mahluk değillerdir. Mahlukata sığınma ise, ancak Allah’ın (c.c.) emrettiği hususlarda ve izin vediklerine caiz olur. Kâmil zatlar esbâba hiç sığınmazlar “Beni tabib, hasta etti derler”.
Şeytanın bazı fitneleri:
1- Şeytanın ilk fitnesi Hz. Âdem (a.s.) ve eşine olmuştur. Kullandığı olta ise fıtratlarındaki ebedi yaşam ve sonsuz mülk sevgisi olmuştur. Yersen, melek olacaksın, ebedi kalacaksın, tükenmez mülkün sahibi olacaksın. (Tâhâ: 120) Üstelik yalan yeminlerde bulundu, Allah’ı da yalanına şahit tuttu.
2- Haram yemeye teşvik eder, şeytanın nihai amacı Cennet’ten mahrum bırakmaktır. Haram yiyen mutlaka soyunur, başkasınıda soyar. Soyunanın haya perdesi yırtılır. Artık şeytanın dediğini yapar hale gelir. (A’raf : 27)
3- Âlimler, şeytanın şerrini üçe ayırmışlardır ; itikâd’ta ( yani iman’da ), amel’de (niyet’te) ve mübahlarda. Bunları ifsad etmek için aralıksız akıl almaz vehimlerle hücum eder, göğüslere vesvese verir. Gafil olanlar tabi olurlar, basiret sahibi uyanıklar işin farkına varırlar, üzülürler ve derhal Allah’a sığınırlar. (A’raf: 201) Bilmediklerini zikir ehline sorarlar. (Nahl: 43)
4- A’raf: 200’ de Rabbimiz şeytanın dürtmesinden bahseder. Konu ise davet ve tebliğdir. Mana davet ve tebliğ esnasında seni öfkelendirmesin, sabırsızlık verdirmesin, yakınlarını ihmal ettirmesin vs. demek olur.
5- Meryem: 59’ da, namazı kılmaya mani olduğu zikredilir. Çalışmak’ta ibadettir, Allah’ın bizim ibadetimize ne ihtiyacı var! Emekli olunca başlarsın gibi vesveselerle saptırır.
6- Allah’ın yarattığını değiştirmeye teşvik eder. (Nisa: 119)
Kaşları, sakalları yoldurur.
Estetik ameliyatlara götürür.
Kadını kadınlıktan, erkeği erkeklikten çıkarır.
Helallere haram, haramlara helal dedirtir.
Suyu-sütü çirkin, içkiyi güzel gösterir.
Çıplağı güzel, tesettürü çirkin gösterir.
Kafiri aziz-şerefli, mümini alçak gösterir.
Üzümü kötü, şarabı güzel gösterir.
Ticareti zarar, faizi kâr gösterir.
Vs. vs. Bunun neticesinde insan şükretmemiş olur.
7- (A’raf: 202) “la yuksırun’’ (asla yakasını bırakmaz), daima El Ğay’ye çağırır. Yaptıkları çağrı öyle kusursuzdur ki, kulak vereni götürür. El Ğay, dalal ve helak manâsında olup her türlü isyanın adıdır. Cehennemde El Ğayya isimli bir vadi-çukur-kuyu vardır. Allah (c.c.) cümlemizi muhafaza buyursun.
8- Yaptıkları amelleri güzel gösterir (..ve zeyyene lehumuş-şeytânu a’melehum…) (Neml: 24)
9- Etkisi altına aldıklarına Allah’ın kitabını ve zikrini unutturur, artık onlar onun yandaşıdır. (Mücâdele: 19) Allah’ı (c.c.) unutanlar ise kendilerini unuturlar. Fani dünyalıklar için ömür tüketirler. Hayatlarında her an unutkanlık hakimdir. (Haşr: 19) Hayatlarında zikrullah’ın yeri yoktur. Gündemlerinde Bakara, Ali İmrân bulunmaz. Kendilerini unutmuş boş işler peşinde koşarlar. Şeytan ihvanını kendi sahte vahyi ile yetiştirir. Zorunlu dersleri hased, hırs, cimrilik, öfke, aceleciliktir. Ve sonunda merid rütbesine yükselir. Artık o katıksız 24 ayar şeytan olmuştur. Allah (c.c.) şerlerinden muhafaza buyursun. (Âmin)
10- En son ve en büyük istilası son nefestedir. Kişinin anne ve babası çoktan ölmüştür. Şeytan onların kılığına bürünerek ‘’evladım şu elimdeki kadehten iç ve kurtul , hem hak din yahudilik-hıristiyanlık ‘’ diyerek, son anda imanı çalmak ister". Ebu Derdâ (r.a.) "Hiç kimse son nefeste iman ile gideceğinden emin olamaz," buyurmuştur.
Dersler
1- Ârifler, tüm masivadan, şekilsiz, misilsiz, Allah’ın zatına sınığırlar. O’na kaçarlar (Müzzemil: 8). Böylelerine hiç bir şey zarar veremez. Gerçek sığınma yapamayanı şeytan Kâbe’de de bulur. İmâm Gazâli (r.a.), bir lahza Allah’tan gafil olanı yumurtanın sarısı gibi şeytanlar ortasına alıp kuşatırlar.
2- Şeytan, ateşin bir türünden yaratıldığı için, insana uzaktan etki edip, vesvese verebilir. Bunu güneşin ısıtması ve ışığına teşbih edebiliriz. Şekli üzerinde fazla durulmamalıdır, önemli olan ‘’aduvvun mübîn’’ apaçık bir düşman olması ve fitnelerinden, tuzaklarından nasıl korunmamız gerektiğidir.
3- Şeytan, haşa Allah’ın alternatifi değildir. İman etmiş, muttekiler üzerinde hiçbir etkisi yoktur. İzin verildiği sürece ve izin verildiği kadar, kendisine kulak verenlere etkide bulunabilen bir mahluktur. (…ve lev şâe rabbüke ma fealuhü…) (En’âm: 112) İcad etme (yaratma) gücü falan yoktur, hiç bir nimetin sahibi değildir. Kıyamete kadar mühlet verildiği için, ne yapılsa ölmeyen, bin bir şekle girebilen çok tecrübeli bir varlıktır.
4- Bu acımasız düşmana karşı tedbir almayan çok üzülür. Allah’ın zatına ve kitabına sığınmayan, Rahmân’nın zikrinden yüz çeviren hüsrana uğrar. (…ve men ya’şü an zikrir-Rahmâni nükayyid lehu şeytânen…) (Zuhruf: 36) Yağmur ıslatır… şemsiye almayan ıslanır…
5- Şeytan kibrinden lanetlenmedi, çünkü kibir tek başına kâfir yapmaz. Ancak kibrinde ısrar ve inat ederek secde etmedi ve nihayetinde lanetlendi. Hz. Adem (a.s.) ise derhal hatasından dönerek tevbe ve istiğfarda bulundu. Efendimiz (s.a.v.) Ademoğlu secde ettikçe şeytan ağlar, kahrolur, ondan uzaklaşır buyurmuştur. İnsan’da eğer secde emrine uymayıp inat ve ısrar edip kibirlenirse, şeytanlığı başlamıştır demektir. Bu durum lanetlenmeye kadar götürebilir. Rabbim muhafaza buyursun inşaallah. Amin!
6- Şeytan, yaptığı hatada kendini değil karşısındaki Allah’ı (c.c.) suçladı. (fe bimâ ağveyteni..) (A’raf: 16) Hz. Âdem (a.s.) ise hatayı kendinde buldu. Hatta beni şeytan kandırdı bile demedi. Bugün adeta herkes şeytan olmuşcasına karşısındakini suçlamaktadır. Kocaya göre karısı, karıya göre kocası, öğretmene göre talebe, talebeye göre öğretmen, babaya göre oğlu, oğluna göre baba suçludur. Suçu başkasında aramak ve daha ileri giderek niye şeytana-kâfire fırsat verdin diyerek Allah’ı suçlamak bir şeytan ve kâfir mantığıdır. Aile, akraba, komşu, ihvan, Kur’an’dan, kitaptan, namazdan bi haber ise suçlu kişinin kendisidir. (Kendinizi temize çıkarmayın.) (Necm: 32)
Korunma
1- İlk şart Rahmân olan Allah’tan ve zikrinden (kitabından) gafil olmamaktır! Şeytanın vahyini değil Allah’ın vahyini dinleyeceğiz. (Zuhruf: 36)
2- Efendimiz (s.a.v.) “ihlâs ve muâvizeteyni(Felâk-Nâs sureleri) sabah-akşam okumanız sizin için yeterlidir” buyuruyor.
3- “Lâ ilahe illallah” benim kal’am (kalem) ve sığınağımdır. Kim bu kal’aya (kaleye) girer ve bana sığınırsa ben onu korurum. Kudsî hadistir.
4- Sabah-akşam namazı sonrası, 3-10 defa “eûzubillahis-semîilalimi mineş şeytânir racîm” dedikten sonra, Haşr suresinin son üç ayetini için;
70,000 duâ eden eden melek gönderildiği,
Yabancı deveyi havuzdan kovar gibi şeytanları kovalayan bir hususi meleğin görevlendirildiği,
Ölmesi halinde şehid hükmünde olduğu,
Günahlarının bağışlandığı,
Cennetin kendisine vacib kılındığı, Efendimiz (s.a.v.) tarafından bildirilmiştir. Salât ve Selâm O’nun üzerine olsun. Vel Hamdülillahi Rabbil Âlemîn.
Ahmet Özdamar
Kaynaklar:
Tertil dersleri
Fahreddin Râzi Tefsiri