İLMİHAL - Muhammed aleyhisselama uymak saadete kavuşturur

Cenab-ı Hakk, hepimizi dünya ve ahiretin efendisi ve bütün insanların her bakımdan en yükseği ve en iyisi olan, Muhammed Mustafa’ya(sav) tabi olmak saadetiyle..

Bismillahirrrahmanirrahim. Ahkam-ı islamiyye: Cenab-ı Hakk, hepimizi dünya ve ahiretin efendisi ve bütün insanların her bakımdan en yükseği ve en iyisi olan, Muhammed Mustafa’ya(sav) tabi olmak saadetiyle şereflendirsin. Çünkü cenabı Hakk,Ona tabi olmayı,Ona uymayı çok sever. Ona uymanın ufak bir zerresi,bütün dünya lezzetlerinden ve bütün ahiret nimetlerinden daha üstündür. Hakiki üstünlük, onun sünnet-i seniyyesinde tabi olmakdır ve insanlık şerefi ve meziyyeti, onun dinine uymaktır. [sünnet kelimesi, üç ayrı manaya gelir, burada (Ahkam-ı islamiyye) demektir.] 


[Ona tabi olmak yani Ona uymak,Onun gittiği yoldan yürümektir. Onun yolu, Kur’an-ı Kerimin gösterdiği yoldur. Bu yola (Din-i islam) denir. Ona uymak için önce iman etmek, sonra müslümanlığı iyice öğrenmek, sonra farzları eda edip haramlardan kaçınmak, daha sonra sünnetleri yapıp mekruhlardan kaçınmak lazımdır. Bunlardan sonra mübahlarda da Ona uymaya çalışılmalıdır.

İman etmek bütün insanlara lazımdır. Herkes için iman zaruridir. İman edenlerin, farzları yapıp haramlardan kaçınması lazımdır. Her mü’min, farzları yapmaya ve haramlardan kaçınma, yani müslüman olmaya memurdur. Her mü’min Peygamberimizi (sav), malından ve canından daha çok sever. Bu sevgisinin bir
alameti, sünnetleri yapıp mekruhlardan kaçınmaktır. Bir mü’min, bütün bunlara tabi oldukdan sonra, mübahlarda da, ne kadar Ona uyarsa, o derece kamil ve olgun bir müslüman olur. Allah’ü Teala’ya, o derece yakın, yani sevgili olur.


Rasülullah’ın (sav) söylediklerinin hepsini beğenip kalbin kabul etmesine, yani inanmasına iman denir. Böylece inanan insanlara, mü’min denir. Onun sözlerinden birine bile inanmamaya veya iyi ve doğru olduğunda şüphe etmeğe (Küfr) denir. Böyle inanmayan kimselere (kafir) [Allah düşmanı] denir. Allah’ü Teala’nın,Kur’an-ı Kerim’de açıkça emrettiği şeylere, yani bu emirlere (farz) denir. Yapmayınız diye açıkça men ve yasak ettiği şeylere (haram) denir. Allah’ü Teala’nın, açıkça bildirmeyip, yanlız Peygamberimiz (sav) yapılmasını övdüğü yahud devam üzere yaptığı, yahud yapılırken görüpte mani olmadığı şeylere (sünnet) denir. Sünneti beğenmemek küfrdür. Beğenipte yapmamak suç değildir. Onun beğenmediği şeylere ve ibadetin sevabını gideren şeylere (mekruh) denir. Yapılması emr olunmayan ve yasak da edilmeyen şeylere (mübah) denir. Bu emir ve yasakların hepsine (Ahkam-ı ilahiyye) veya (Ef’al-i mükellefin) ve (Ahkam-ı islamiyye) denir.

(Ef’al-i mükellefin) sekizdir. Farz, vacib, sünnet, müstehab, mubah, haram, mekruh, müfsid. Yasak edilmiş olmayan yahud yasak edilmiş ise de, islamiyyetin özür, mani ve mecburiyyet tanıdığı sebeblerden birisi ile yasaklığı kaldırılmış olan şeylere (helal) denir. Bütün mubahlar helaldir. Mesela, iki müslümanı barıştırmak için yalan söylemek helal olur. Her helal mübah olmayabilir. Mesela ezan okunurken, alış veriş, mübah değil, mekruhtur.Halbuki helaldir.

İmanı ve farzları ve haramları öğrenmek, bilmek de farzdır. Otuzüç farz meşhurdur. Bunlardan dördü esas olup, namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek ve hac etmektir. İman ile beraber bu dört farz, islamın şartıdır. İman edip de ibadet edene, yani bu dört farzı yapana (müslim) veya (müslüman)denir. Dördünü birden yapıp da, haramlardan kaçınan, tam müslümandır. Bunlardan biri bozuk olur veya hiç olmazsa, müslümanlık bozuk olur. Dördünü de yapmayan, mü’min olsa da müslümanlığı tam değildir. Böyle iman, insanı yanlız dünyada korursa da ahirete imanla gitmek güç olur. İman, muma benzer, (ahkam-ı islamiyye) mum etrafındaki fener gibidir. Mum ile birlikte fener de, “islamiyyet”dir ve “din-i islam” dır. Fenersiz mum çabuk söner. İmansız, islam olamaz. İslam olmayınca, iman da yoktur.

TAM İLMİHAL [SEADET-İ EBEDİYYE] 


Vera Muhabbet Dergisi Logo