Çihar Yar-ı Güzin (Seçkin Dostlar) - 14. Menakıb

SaYI 2

ONDÖRDÜNCÜ MENÂKIB

İmam-ı Fahreddin-i Râzi rahmetullahi aleyh yazmıştır. Bir gün sultan-ı Kevneyn ve Resûl-Sekaleyn ve Habîb-i Rabbilâlemîn Muhammed Mustafâ “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerine bir gümüş yüzük hediye getirdiler.  Hazret-i Ebû Bekr’e verdi.  Ya Atik. Var, bunu bir kuyumcuya götür. Üzerine “Lâ ilâhe illâllah” kazısın(yazsın), buyurdu. Hazret-i Ebû Bekr yüzüğü alıp, kuyumcuya götürdü. Dedi ki, bu yüzüğün üzerine “Lâ ilâhe illâllah, Muhammedün Resûlullah” nakış eyle. Bunu Sultan-ı Enbiya emir etmemişti. Lâkin, Hz. Ebû Bekr radıyallahu teâlâ anh Allahü Teâlânın ism-i şerifinden, Hazret-i Habibi Ekremin ism-i şerifinin ayrı olamasını lâyık görmedi. Onun için, kuyumcuya böyle ısmarladı. Kuyumcu da emr-i şerifleri mûcibince(gereğince) yüzüğün kaşı üzerine kazıyıp, tekrar, Hazreti Ebû Bekr’e teslim eyledi. Onlar da mübarek yüzüğü eline alıp, Fahr-i kâinat Efendimize getirirken, Allahü Teâlâ hazretleri, azamet ve kibriyâsı ile, Hazret-i Cebrâil aleyhisselam’a emir eyledi ki, Ya Cebrâil! Acele yetiş. Habibimin yüzüğüne Ebû Bekr’in adını yaz. Çünkü, Ebû Bekr, benim ism-i şerifimden Habibimin isminin ayrı olmasını lâyık görmedi. Bende lâyık görmedim ki, Habibimin isminden Ebû Bekr’in ismi ayrı olsun. Hazret-i Cebrâil aleyhisselam derhal yetişip, mübarek yüzük Ebû Bekr’in elinde iken ve haberi yok iken, yüzüğün üzerine, Hazret-i Ebû Bekr’in ism-i şerifini kazıdı. Sonra Ebû Bekr hazretleri o mübarek yüzüğü, Sultân-ı Enbiya’ya teslim eyledi. Fahr-i kâinat hazretleri, yüzüğün kaşına nazar edip (baktığında), gördü ki, “Lâ ilâhe illâllah, Muhammedün Resûlullah, Ebû Bekr-i Sıddık” kazınmış(yazılmış). Fahr-i kâinat, bunun hikmeti nedir, diye tefekküre(düşünceye) vardı. Ondan sonra Ebû Bekr’e sual etti ki; ya Sıddık. Bu yüzüğün kaşına yanlız Lâ ilâhe illâllah kazdır(yazdır), diye sipariş olunmuş idi. Sen ziyâde(fazlasını) kazdırmışsın(yazdırmışsın). Sebebi nedir? Hazret-i Sıddık hicâbından(utancından) mübarek başından ayağına varıncaya kadar terledi. Daha cevap veremeden Hazret-i Cebrâil aleyhisselam gelip, dedi ki: Ya Resûlâllah! Hak Sübhanehü ve Teâlâ Hazretleri sana selam eder. Ve buyurur ki;  Ebû Bekr’in kendi adının yüzüğün kaşında(üzerinde) yazıldığından haberi yoktur. Ben kazdırdım(yazdırdım). Habibim bundan dolayı huzursuz olmasın. Zira Ebû Bekr’in eline yüzüğü verdiğin vakit, yanlız “Lâ ilâhe illâllah” kazdır(yazdır) demiştin. Ebû Bekr benim ism-i şerifimden, Habibimin ismini ayrı olmayı(olmasını) layık görmeyip, kendisi kuyumcuya kazdırdı(yazdırdı). Yani, Ebû Bekr senin adını, benim adımdan ayırmadı. Ben de senin adından Ebû Bekr’in adının ayrı olmasını revâ görmedim. Onun için, Cebrâil’e emir edip, gönderdim. Senin adının yanına Ebû Bekr’in adını yazdı. Şimdi, eğer âkıl-u dânâ(akıllı ve ilim sahibi) isen, Hazret-i Ebû Bekr’in, dergâh-ı izzet de ne denli mertebesi olduğunu bundan fehm eyle(bilgece anla).

Kaynak:

Menâkıb-ı Çihar Yâr-i Güzîn  - Seyyid Eyyûb bin Sıddık          

Hakikat Kitabevi Yayınları - Hüseyin Hilmi IŞIK



Vera Muhabbet Dergisi Logo