BİR VELİNİN HAYATI - Hacı Bayramı Veli -2

Sayı 5

Hacı Bayram-ı Veli hazretleri Edirne de bulunduğu müddet içinde, camilerde vaaz verip, halka nasihatlerde bulundu. Edirneliler de onu çok sevdiler. Onun hangi camide nasihat ettiğini öğrenip, oraya akın akın giderlerdi. Padişah da onun Edirne de kalmasını istiyordu. Fakat Hacı Bayram-ı Veli, Ankara’ya talebelerinin başına dönüp, onları yetiştirmeye devam etmek istediğini bildirdi. O zaman Sultan Murad Han, ondan nasihat istedi. Hacı Bayram-ı Veli, nasihat olarak buyurdu ki; “Teb’an içinde herkesin yerini tanı, ileri gelenlere ikramda bulun. İlim sahiplerine hürmet et. Yaşlılara saygı, gençlere sevgi göster. Halka yaklaş fasıklardan uzaklaş, iyilerle düşüp kalk. Hiç kimseyi küçümseme ve hafife alma. İnsanlığında kusur etme, sırrını hiç kimseye açma, iyice yakınlık peyda etmedikçe, kimsenin arkadaşlığına güvenme. Cimri ve alçak insanlarla ahbaplık kurma. Kötü olduğunu bildiğin hiçbir şeye ülfet etme. Seninle başkaları arasında bir toplantı akdedilir veya insanlarla aranızda bazı meseleler görüşülürse, yahut onlar bu meselelerde bildiğinin hilafını iddia ederlerse, onlara hemen muhalefet etme. Sana bir şey sorulursa, ona herkesin bildiği şekilde cevap ver. Sonra bu meselede şu veya bu şekilde görüş ve delillerin de bulunduğunu söyle. Senin bu türlü açıklamalarını dinleyen halk, hem senin değerini, hem de başka türlü düşünenlerin değerini tanımış olur. Sana bu görüş kimindir? Diye sorarlarsa, fakihlerin bir kısmınındır, de. Onlar verdiğin cevabı benimserler ve onu sürekli olarak yaparlarsa, senin kadrini daha iyi bilir ve mevkiine daha çok hürmet ederler. Seni ziyarete gelenlere ilminden bir şey öğret ki, bundan faydalansınlar ve herkes, öğrettiğin şeyi belleyip tatbik etsin. Onlara umumi şeyleri öğret, ince meseleleri açma. Onlara güven ver ahbaplık kur. Zira dostluk ilme devamı sağlar. Bazen de onlara yemek ikram et. İhtiyaçlarını temin et. Onların değer ve itibarlarını iyi tanı ve kusurlarını görme. Halka yumuşak muamele et, müsamaha göster. Hiçbir kimseye karşı bıkkınlık gösterme, onlardan biri imişsin gibi davran.” Bu nasihatten sonra, küçük Fatih’i kucağına aldı. Onun gözlerine bakarak, uzun uzun teveccühlerde bulundu. Sonra Sultan Murad Han’ın verdiği fermanı alarak vedalaştı, yola koyuldu. Hacı Bayram önce Gelibolu’ya geldi. Orada Yazıcızade Ahmed Bican ve Muhammed Bican kardeşler ile görüştü. Bir Müddet onları yetiştirmek için orada kaldı. Onların Bayramiyye yoluna girerek, tasavvufta ilerlemelerine sebep oldu. Muhammed Efendi, yazmış olduğu eseri Muhammediyye’yi hocası Hacı Bayram-ı Veli’ye takdim ettiğinde; “Ey Muhammed! Bu kitabı yazacağına, kalbinin nurlanması için çalışsan, nefsini terbiye etmek için uğraşıp onu yola getirse idin daha iyi olmaz mı idi?” buyurduğunda, Muhammed Bican bir “Ahh!” çekti ki, o anda kitabın açık olan sahifesi “Ahh”ın ateşinden kararıp simsiyah oldu. Hacı Bayram-ı Veli, kısa zamanda bu iki kardeşe icazet vererek, insanları yetiştirme vazifesi verdi.

Hacı Bayram-ı Veli, Ankara’ya Sultan Murad Han’ın verdiği ferman ile geldi. Fermanda, Hacı Bayram-ı Veli hazretlerinin talebelerinin, yalnız ilim ile meşgul olmaları için, onların vergi ve askerlikten muaf tutulduğu bildiriliyordu. Bunu duyan birçok kişi vergi askerlikten kurtulmak için Hacı Bayram-ı Veli talebesi olduğunu söylemeye başladı. Bunlar o kadar çoğaldı ki, Ankara’nın mali ve askeri düzeni bozuldu. Bunun üzerine Sulta, Hacı Bayram-ı Veli’den talebelirinin bir listesini istemek zorunda kaldı.

Bunu üzerine Hacı Bayram-ı Veli, Ankara’nın Kanlıgöl mevkiinde bir çadır kurdu ve; “bize intisab edenler burada toplansın” diye ilan etti. Hacı Bayram-ı Veli’nin talebesi olduğunu söyleyen herkes, akın akın gelip meydanı doldurdu. Hacı Bayram-ı Veli; “Dervişlerim, müridlerim! Bana intisab eden talebelerimi bugün burada kurban etmem gerek. Canını, malını bana feda eden, çadıra girsin” buyurdu. Bütün talebeleri bir korku aldı. Bir uğultu yükseldi. Hacı Bayram-ı Veli de, elinde keskin bir bıçak ile çadırın kapısında beklemeye başladı. Bu sırada topluluktan, bir erkek ile bir kadın kalabalığı yararak doğruca çadırın içine girdiler. Arkalarından Hacı Bayram-ı Veli de girdi. Daha önceden çadıra koyduğu koyunu içeride hemen kesti. Kırmızı bir kan çadırdan dışarı aktı. Kanı gören herkes hemen kaçtı. Meydanda kimse kalmadı. Daha sonra dışarı çıkan Hacı Bayram-ı Veli buyurdu ki; “Anladık ki, bu kadar talebemiz varmış. Bunlardan başka herkes vergi vermek ve askerlik yapmak suretiyle, devlete karşı olan borcunu ödemelidir.”

Hacı Bayram-ı Veli, ömrünün sonuna kadar İslamiyeti yaymak için uğraştı. Talebelerine ve sohbete gelen herkese, Allahü Teala’nın emirlerini bildirip, yasaklarından kaçınmanın şart olduğunu anlattı. Hayatı hep vera ve takva üzere, haramlardan şiddetle kaçıp, şüpheli korkusuyla mübahların fazlasını dahi terk etmekle geçti.

Hacı Bayram-ı Veli, son hastalığında talebelerini yanına çağırdı. Onlara nasihatte bulundu. Başucunda ve sağ tarafında en önde gelen talebelerinden Akşemseddin, biraz gerilerde yine gözde talebelerinden Bıçakçı Ömer Efendi bulunuyordu. Herkes Kur’an-ı Kerim okuyup, sevaplarını hocalarına bağışlıyorlardı. Bir ara talebeler; “Acaba hocamı son hastalıklarında yerine kimi vekil olarak bırakacak?” diye düşünürler iken, Hacı Bayram-ı Veli hazretleri, gözlerini açıp; “Emir! Su getir” buyurdu. Talebelerden biri koşarak bir bardak su getirdi. Hacı Bayram-ı Veli suyu alıp, yanında bulunan çiçek saksının içine döktü. Tekrar yatıp gözlerini yumdu. Bir müddet sessiz ve dalgın bir halde bekledi. Sonra tekrar gözlerini açıp; “Emir! Su getir” buyurdu. Yine bir bardak su getirdiler. Onu da alıp, saksıya döktü. Tekrar dalgınlaştı. Bir ara yine gözlerini açıp su istedi. O zaman Akşemseddin; “Ömer! Suyu sen getir” dedi. Bıçakçı Ömer Efendi, gidip bir bardak su getirdi. Suyu alan Hacı Bayram-ı Veli, biraz içip; “Kalanı sen iç ki, emanet-i kübraya nail olasın” buyurdu. Ömer Efendi de bu suyu içti. Hacı Bayram-ı Veli tekrar dalgınlaştı. Bir ara gözlerini açtı. Bütün talebelerine teker teker bakarak sessizce vedalaştı ve “Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Rasülühü” dedi ve mübarek gözlerini yumdu. Talebeler, Akşemseddin ve Ömer Efendi’nin riyaseti altında cenaze hazırlığına başladılar. Bunu işiten bütün Ankaralılar, Hacı Bayram-ı Veli’ye karşı son vazifelerini yapmak için koştular. Cenaze namazını Akşemseddin kıldırdı. Bu günkü türbesinin olduğu yere defnettiler. Hacı Bayram-ı Veli hazretlerinin, Allahü Teala’nın pek çok ihsanlarına kavuştuğunu, zamanının Kutb-ül Aktabı olduğunu pek çok alimlerimiz bildirmişlerdir. 

Onun vefatından sonra “Bayramiyye yoluénu talebelerinden Akşemseddin ve Bıçakçı Ömer Efendi devam ettirdiler.

Hacı Bayram-ı Veli’nin doğduğu Zülfadl köyünden bir genç askere çağırıldı. Yetim olan bu temiz genç, babasından kalma birkaç altınını, annesinden kalan hatıra bilezik ve küpeleri emanet edecek bir kimse bulamadı. Hepsini küçük bir çekmeceye koyup, Hacı Bayram-ı Veli’nin türbesine getirdi. Türbeyi ziyaret edip; “Ya Hazreti Hacı Bayram-ı Veli! Beni vatani vazifemi yapmak için çağırdılar. Annemden ve babamdan kalma şu hatıraları emanet edecek bir kimse bulamadım. Bu küçük çekmeceyi zatı alinize emanet olarak bırakıyorum. Eğer askerden dönersem, gelir alırım. Şayet dönemezsem, istediğiniz bir kimseye verebilirsiniz!” diye münacaat etti. Sonra çekmeceyi sandukanın kenarına koyarak ayrıldı. Aradan yıllar geçti. Gencin askerliği bitti ve emanetini almak üzere Hacı Bayram-ı Veli’ye geldi. Ziyaretini yaptıktan sonra, çekmeceyi koyduğu yerde buldu. Hiç dokunulmamıştı. Orada türbeyi bekleyen türbedara; “bu çekmece benimdir. Askere gitmeden önce emanet bırakmıştım. Şimdi alıyorum” dedi. Türbedar; “Tabi, alabilirsen al. Çünkü ben, bir defasındabu çekmecenin yerini değiştirmek istedim. Fakat bütün uğraşmalarıma rağmenyerinden bile oynatamadım. Bunda bir hikmet olduğunu düşünerek, bir daha elimi bile sürmedim” dedi. Genç çekmecenin yanına gelip, Hacı Bayram-ı Veli’ye teşekkür etti ve emanetini alarak köyüne döndü.

Hacı Bayram-ı Veli’nin, Akşemseddin ve Bıçakçı Ömer Efendi’den başka halifeleri de vardı. Göynüklü Uzun Selahaddin, Yazıcızade Muhammed ve Ahmed Bican kardeşler, İnce Bedreddin, Hızır Dede, Akbıyık Sultan, Muhammed Üftade Hazretleri bunlardandır. Birisi de, damadı Eşrefoğlu Rumi (Abdullah Efendi) dir.

Hacı Bayram-ı Veli’nin talebelerine nasihatlerinden bazıları şunlardır:

-    İnsanların fitnesinden kurtulmak istiyorsanız, çarşı ve pazarlarda sık sık bulunmayınız.
-    Hiddet ve kin, hakikatleri gören gözleri kör eder. Öfke, iyi düşünmeyi daraltır, yanıltır.
-    Allahü Teala’ya isyan yolunda, hiçbir kimseye yardım etmeyin.
-    Küçük çocukları seviniz, başlarını okşayınız. Onları sevindiriniz ki, Peygamber Efendimizin emrini yerine getirmiş olasınız.
-    Çarşıda ve cami avlusunda bir şey yemeyiniz. Yol ortasında durmayınız. Ticaret erbabının dükkanlarında uzun müddet oturmayınız.
-    Hiçbir günahı küçümsemeyin, çok çalışın. Boş gezenler, zengin dahi olsa, arkadaşları şeytan, kalpleri şeytanın konağı olur.
-    Çok gülmeyiniz ki, kalbiniz kararmasın. Sakin ve ağırbaşlı olunuz ki vakarınız bozulmasın.
-    Nefsinizi daima kontrol altında tutunuz. Onu boş bırakmayasınız ki, sizi ateşe sürüklemesin.
-    Helalinden kazanıp, ondan fakirlere cömertçe veriniz.
-    Ölümü çok hatırlayınız. Ölüm gelmeden hesabınızı yapınız. Tövbe ediniz ki, affa kavuşasınız.
-    Alim ve evliyaların kabirlerini ziyaret ediniz. Zira o büyükler, kendilerini ziyaret edenlere şefaat ederler.
-    Dünya gamından, nefsin sıkıştırmasından hafifleyip kurtulmak istiyorsanız, kabristanları sık sık ziyaret ediniz.
-    Ayıp ve kusurlarını gördüğünüz arkadaşlarınızın, komşularınızın sırlarını ifşa etmeyiniz. Çünkü gördüğünüz bu sırlar size emanettir. Emanete hıyanet ise, çirkin bir harekettir.
 


Vera Muhabbet Dergisi Logo