MÜZEKKİN-NÜFUS SOHBETİ - Nefsi Emmarede Bulunan Kâfir Ve Münâfıkların Durumu

Kâfirler ve münâfıklar cehennemin en alt tabakasına girerler ve orada ebedi olarak kalırlar. Kur’an-ı azim de:...

MÜZEKKİN-NÜFUS SOHBETİ

      • İlk sayımızda fasıkların hallerinden bahsetmiştik. (MÜZEKKIN-NÜFUS ‘ dan NEFİSLERI TEMİZLEYEN)  Nefsi emmare üzere olan fasıkların(günahkârların) durumları ve akıbetlerinin ne olabileceğini anlatmıştık. Şimdi de Nefsi Emmarede Bulunan Kâfir Ve Münâfıkların Durumundan söz edeceğiz.

            Kâfirler ve münâfıklar cehennemin en alt tabakasına girerler ve orada ebedi olarak kalırlar. Kur’an-ı azim de:

            “Allahu Teâlâ, münafıkları ve kafirleri cehennemde bir araya toplayacaktır.” (Nisâ süresi; 140) buyurmuştur. Başka bir ayeti kerimede ise:

            “Şüphesiz, münâfıklar cehennemin en aşağı katındadırlar” (Nisâ süresi; 145) buyurmaktadır.

            Kafirlerin içinde kimler vardır denildiğinde elbette ki herkesin bildiği gibi; putperestler, Allah’ın kelâmını ve Resûlullah’ı inkâr edenlerdir. Allah’a şirk koşanlardır. Allah’ı haşa yok sayanlar yani ateistlerdir. Bu topluluk bellidir. Bunların yanında bir de küfür söz söyleyip, söylediğinden de tövbe edip dönmediği gibi küfür sözün üzerinde ısrar edenler de kafirdirler. Ne’uzubillah dünyadan iman ile ayrılamazlar. Küfür üzere kafir olarak ölürler. Küfür söz nedir? Küfür örtmek demektir. Allah kelamını yalanlamaktır.  Allah c.c. gönderdiği hak din olan islamın sabit olan ahkâmını ve kurallarını örtmek yani yalanlamaktır. Allah c.c. bu kişileri de kâfirler arasında tutmaktadır.

            Münâfıklar ise iki türlüdür:

            Halk içinde namaz kılar, oruç tutar, islâm üzere görünür. Fakat kendi kafalarına ve inançlarına göre birileriyle karşılaştıklarında ya da buluştuklarında birbirlerine küfürlerini açıklarlar. Küfür kelimeleri söylerler. Bu kişilere örnek, cebriler, kaderiler, hurufiler, ibahiler, hululiler ve bunlara benzer inançta olanlardır. Bu kişilerin sözlerine itibar edilmez. Allahü Teâlâ buyurmuştur ki:

            “O ateşe ancak Hâkkı yalanlayan, peygamberleri inkar eden, iman ve ibadetten yüz çeviren talihsiz kâfirler girer” (Leyl süresi; 15-16)

            Resûlullah s.a.v. buyurmuştur ki: “Üç özellik(huy) kimde varsa, o münâfıktır”

            İnsanda bu üç özellikten birisi bulunur. Bundan da tövbe etmezse münâfıklıktan kurtulamaz. Namaz kılsa da, oruç tutsa da, kendisini ne kadar müslüman zannetsede müslüman olamaz. (Yani buradan insanın münâfık olduğunun farkına varamadığını da anlayabiliriz. Allah basiret gözümüzü açsın. Amin.) Bu üç özellik nedir?

1-Sözü yalan ile doludur. Yalandan ibarettir. Halk arasında yalancı olarak bilinir. Bu kişiler yalan yemin de ederler.

2-Söz verdiğinde sözünde durmaz. Halk arasında da sözüne itimat edilmez. Hiç bir sözün onun için ehemmiyeti yoktur.

3-Emanet verildiğinde, emanete sahip çıkmaz. Emaneti korumaz. Hatta kendi çıkarı için kullanır.

Bunların yanında iki özellik daha vardır. Bu özellikler de nifaktan yani geçimsiz olmaktandır. Bu ikisi ise:

1-Ne zaman anlaşma yapsa, anlaşmayı bozar. Anlaşmaya sadık olmaz.

2-Biri ile kavga etse yada tartışsa(çekişse), o kişiye kötü sözler söyler. Yani söver, küfür eder.

Müslüman olan kimselerin bu kötü sıfatlardan(huylardan) sakınmaları gerekir. Nefis emmarelikten vazgeçmedikçe kurtulamaz. Kurtulması da mümkün değildir. Emmare nefis sahibini hayr işlemeye sevk etmez. Daima şehvet ve nifaka götürür. Emmarenin manası “Emir” yani “Buyurucu” demektir. Bu da istediğini yaptırır demektir. Demek oluyor ki kim nefsin isteklerini yapıyorsa bilsin ki Allah korusun ya fasıktır, ya kâfirdir yada münâfıktır.

Yapmamız gereken şey nefsimizi bilmektir. Nefsimizin kötü ve çirkin ahlâkını görmeliyiz. Bunlardan kurtulmalıyız. Güzel ahlâk sahibi olmalıyız. Nefis Allah’ı bilmelidir. Allahu Teâlâ hadisi kudside buyuruyor ki:

“Ben bir gizli hazine idim. Bilinmeyi diledim. Onun için bu halkı yarattım.”

Buradan anlaşılan şudur ki, tüm yaratılanlar Hâkkı bilmek için yaratılmışlardır. Allah c.c. bilmeyen ve onun birliğine inanmayan yoktur. Herkesin kendi halince marifeti ve marifetten nasibi vardır. Marifet ise hakikattir. Hakikat ise Allah’ın zatına ve sıfatına mahsus bir ilimdir.

           

Selçuk Şahinler

           

Kaynak:

Tam Müzekkin-Nufüs – Eşrefoğlu Rumi



Vera Muhabbet Dergisi Logo