GÖNÜLLERE HİTAB - Salih zatların ortak hasleti

Sayı 5

Salih zatların bir hasleti var ki; zaten bunlara da baktığımız zaman hepsinde farklı farklı güzellikler var. Allah; Allah dostlarına, kendi veli kullarına, bir şey de daha fazla her birine tecelli etmiştir. Fazla ihsan etmiştir. Kimisi zahit olmuştur, kimisi alim olmuştur, kimisi âşık olmuştur. 

Yani illa her Allah’ın veli kulu, işte böyle dünyadan elini eteğini çekmiş, kocaman kafasına sarığını sarmış, sakal bir karış diye düşünmeyin! Öyle kullar vardır; ama üstü yırtık pırtık böyle, sırtında bir çuval. İnsanların itip kaktığı bir kulda, Allah’ın katında çok büyük makamları olabilir. Onda da çok farklı bir özellik vardır çünkü. Anlatabiliyor muyum? Ama hepsinde bir özellik vardır ortak, bu nedir? Seher ahalisi, gece… 

Hangi veliyi alırsanız alın, zahidini alın, alimini alın yani dünyaya arkasını dönmüşünü alın. Hangisini alırsanız alın. Onların, belki bu halleri farklıdır ama güneş doğup güneş battıktan sonra, bunların hepsi bir potada birdir. Hangi pota bu? Seher potası-gece potası. Hepsi aynıdır. Hepsi aynı. 

Hepsi nerededir? Rabb’ine karşı ya münacatta ya secdede ya zikirlerinde ya murakabelerinde, zikirlerinde, tefekkürlerinde. İnim inim inlemekte. Böyle bir halde ne yaparlar? Mutlaka geceden nasipleri vardır. Yani nasipleri vardır. Bizim güç yetiremediğimiz… hatta şöyle söyleyeyim; bizim güç yetirdiğimiz, baya az oluyor. Öyle diyelim. Güç yetiremediğimiz baya oluyor, dersek olmaz. Baya biz bu işe, güç yetirdiğimiz baya az oluyor. Bu gece ibadetlerinden, o adamlar bir gün ayrı kaldı mı, inim inim inliyorlar. Akşama kadar huzur bulamazlar.

Yaşadığım olayı anlatayım size: kendi üstadım halinden; Konya. Evvelki sene Konya da olanlar vardır aramızda. Mazhar gil felan vardı herhalde. Ben de buradan uçakla gittim mübareğin yanına. Kadir kardeşle beraber oraya vardık. Ertesi gün hemen yola çıkılacak. Otobüsle gece yolculuğu yaptık. Buradan uçtuk falan, derken tabi Konya’ya gittik. Konya’dan geri dönüş… bir hesap ettim ki; elli altı saat falan. Birkaç saat uyumuşum. Uyuma imkânı yok. Ben ve Hacı Baba da benle aynı durumda hiç uyumadık. Kadir ayrıldı. Biz bu tarafa döndük. Yani bide benim burada uçak yolculuğum sohbet ede ede de gittik. İlahiler, sohbet. Konya geri dönüşte, özel arabayla geldik Kayseri’ye. Derken saat on bir buçuk arkadaşlar. Akşam evine gittik. O, Hacı Anne, bir de bir kardeş var. Kardeşi uğurladık. Saat on bir buçuk ama, beni itsen uyurum. Şöyle itsen, uyurum. Hacı Baba benden daha kötü. Yetmiş yaşında mübarek. Bir yatak yaptılar ayrı yere, odaya. Ben zaten yarım metre kala, yastığa hoop gittim. Yastığa bile kavuştuğumu hatırlamıyorum yani. Ama en son ben yattım. Yani mübarek gitti. En son ben, abdest aldım, lavaboya gittim neyse yattım. Biraz erken kalkabildim. Ezanlar okunur okunmaz ben kalkabildim. Salona girdim. Salonun ortasında bir sandalye duruyor. Salonun ortasında bir tane sandalye duruyor. Allah Allah, dedim. Ya; yani ben zaten hiçbir şey duymadım. Bir kafamı koydum. Bir ezanları duydum. Bu sandalye burada yoktu, dedim. En son ben yattım. Ya; o yorgunluğa, o uykusuzluğa mübarek nasıl kalktı ki? Dedim. Ya; aldım sandalyeyi ama kafamda bu dönüyor… nasıl! acaba kalktı. Nasıl! güç yetirdi. Kahvaltı yaparken, ben biraz irdeledim. Hacı Baba dedim. Çok yorulmuşum, yattım hiçbir şey duymadım, dedim. İstiyorum ki; o da belki, ben şöyle ettim der mi? Ama gönülde bir şey yok, samimiyet. Dedi ki; ya bende çok yorulmuşum, dedi. Ama birkaç saat kalktım. Kalkabildim dedi. Şurada biraz tesbihimi çekeyim, biraz teheccüd kılayım dedim, dedi. Hatta! uyumuş kalmışım. Çekyatın üzerinde. Ders çektiği yerde. Falan konuyu kapattı. 

Kalkmış bak. O halinde yetmiş yaşında kalkmış yani. Uyku galebe çalıncaya kadar orada uyumuş kalmış. Geri kalkmış falan gördünüz mü? Yetmiş yaşında. Ey! taşı sıkıp ta suyunu çıkaranlar. Bana, sen nasıl laf söylersin diyenler. Dışarıda birbirine aslan kesilenler, uykudan ayrılamıyorsunuz. Elveda diyemiyorsunuz şöyle iki rekât namaz için. Bu mu pehlivanlık? Asıl pehlivanlık, asıl yiğitlik, gece Allah’ın huzuruna durmaktır. Allah’ın erlerinin özelliği, ortak özelliği budur. Arkadaşlar işte burada birleşirler. 

Biz onların bu hallerini anlatıyoruz. Hz. Rasulullah s.a.v’in, bunların hallerini öğrenelim. Bizde uygulayalım. Bizde yapmaya çalışalım. Onların izine basmadıktan sonra bir şeye erişemeyiz. Onların yaptığını yapmadıktan sonra bizden hiçbir şey olmaz. 

Bir genç, Beyazıd-ı Bistami’nin peşinden koşar. Niye koşar biliyor musunuz? Cübbesini alabilmek için. Hatıra olarak giyecek işte kendince mübarek bir cübbe. Tabi mübarek bir gün dönüyor yine böyle arkasından dolaşırken. Hani alabilir miyim? İstesem. Bir de ayak izlerine basıyormuş böyle, hani ayak izlerine basarmış. O bastığı yere o da basarmış. Sabah namazına giderlerken, dönüyor artık diyor ki; değil diyor, ayak izlerime basmak. Değil bu cübbemi almak. Derimi yüzsem, sana giydirsem, benim yaptığımı yapmadığın müddetçe Beyazıd olamazsın, diyor müridine. Yani boş konuşmakla olmaz. Yani Allah’a kulluk laf işi değil… laf nerede vardır. Laf münafıkta vardır. Mümin de ne vardır? Müslüman da amel vardır. Münafık konuşur. Mümin amel eder. Bize de bu yakışır. Bize de, Rasulullah’ın, şeyhimizin ameliyle amel sahibi olmak yakışır. 
 


Vera Muhabbet Dergisi Logo