GERÇEK TASAVVUF - Sufilerin halleri ve tarikatleri - 2

Sayı 5

Sufilerin bütün davranışları iki özellikte toplanır. Bunlar sufinin değişmez vasıflarıdır. Bu vasıfları Allah Teâlâ ayetinden işaret buyurmuştur:

Allah, dilediklerini kendisi için seçer ve O’na yönelenleri hidayete erdirir. (Şûrâ 13)

Sufilerin bir kısmı Cenab-ı Hakk tarafından seçilir. Bir kısım sufiler ise, önce tevbe, Hakk’a yönelme şartıyla hidayete ulaştırılırlar. Seçilme kulun çalışmasına bağlı değildir. Bu hâl Allah tarafından sevilen yani murâd olan kimsenin halidir. Allah bu kulunu sırf kendi irade ve seçmesiyle kendisine dost eder. Bu sufiler ilahi lütfa mazhar olmuşlardır. Kalplerindeki perdeler kaldırılmış, yakîn nurları her yanlarını sarmış olduğu için bu hâl onlarda çalışma ve amel etme arzusunu artırır. Onlar salih amellerin tadına varmışlardır. Bu keşf onlarda çalışmayı kolaylaştırmıştır. Nitekim, Firavun’un iman eden sihirbazlarına verilen irfan nuru, kendilerine, Firavun’un tehdit ve eziyetlerine dayanmayı kolaylaştırmıştır. Kur’an diliyle şöyle demişlerdir: 

Ey Firavn! Bize gelen bunca mucizelere (ve bizi yaratana) karşı, asla seni tercih edemeyiz. Artık neye hükmün geçiyorsa hükmünü ver! (Tâhâ 72)

Ebu Abdurrahman es-Sülemi den nakil ile Ebu Said el-Harrâz şöyle demiştir: Murad (Allah tarafından sevilen ve seçilen kimse), halinde ve hizmetinde ilahi rahmete kavuşmuş, şuhûd ve nazar aleminin kötülüklerinden korunmuş kimsedir.

Allah’ın dostluğuna seçilen bu kimseler farz ve bütün ibadetlere devam etmişlerdir. Çünkü bu kimselerin huzur ve sevinci ibadetlerdir. 

Diğer yol ise müridlerin yoludur. Bu yolda müridler için önce inabe (Allah’a yönelme) şart koşulmuş ve “Allah kendine dönenleri hidayetine ulaştırır. (Şûra 13)” ayetinde işaret edildiği gibi bu kimselerden, keşf sahibi olmadan evvel bu yolda gayret ve amel etmeleri istenmiştir.

Başka bir ayette de: “Bize itaat uğrunda mücâhade edenlere gelince; muhakkak biz onları, bize gelen yollarımıza ulaştırınız. Şüphesiz Allah iyilik sahipleri ile beraberdir. (Ankebût 69)”

Allah Teâlâ onları, çeşitli mücâhade ve riyâzatları, geceleri uykusuz, gündüzleri oruçla susuz geçirmeleri sebebiyle, yavaş yavaş Allah nezdinde makama kavuşurlar. İçlerinde Hakk’ı talep ateşi yanar. Dertleri gizli, ihtiyaçları başkalarına kapalıdır. Yalnızca Allah Teâlâ’dan beklerler. Bütün adet ve alışkanlıklarından vazgeçmişlerdir. Bütün bunlar Allah’ın şart koştuğu ve hidayete ulaşmalarına sebep kıldığı inabenin gerekleridir. İnabe bilinen mü’minlerin ulaştığı hidayetten ayrı bir şey olup, sonuç olarak inabeye sahip olanı özel bir hidayete ulaştırmaktadır. Bu sufiler bu hâle pek çok sıkıntı ve mücâhadeden sonra ulaşmışlardır. Bu nedenle bu sufilerin çalışmaları keşiflerinden öncedir. Murad olunan kimseler ise önce keşfe ulaştırılır, sonra amel ve taate sevk edilirler.

Bunlar dışında iki yol daha vardır. Bunlar gerçek tasavvufun elde ediliş yollarından değildir. Birincisi, ilahi keşfe kavuştuktan sonra, cezbe halinde kalıp amel arttırmayan meczubların yolu, ikincisi ise devamlı taat ve ibadet içinde olduğu halde, keşfe ulaşmayan abidlerin yoludur. 

Şunu mutlaka bilelim ki, kim, sünnet yoluna uymadan, herhangi bir maksada ulaşacağını veya istediğini elde edeceğini zannederse aldanmıştır. Hüsran olmuştur. Kendi haline terk edilmiş kimsedir.

Ebu’n-Necib es-Sühreverdi, Ebu Said Harrâz’dan şöyle nakletmiştir: “Zahir ilme ters düşen her bâtıni hâl ve ilim, bâtıldır.”
Cüneyd el-Bağdâdi (rah.) şöyle demiştir: “Bizim bu ilmimiz, Hz. Râsulullah’ın hadisleri ile iç içe ve tamamen onlara bağlı bir durumdadır.”

Unutulmaması gereken en önemli nokta ise Râsulullah (s.a.v.) Efendimizden öğrenilen hiç bir edebi (sünneti) terk etmemektir.
Sehl b. Abdullah (rah.) demiştir ki: “Kitap ve sünnetin kabul etmediği her vecd (cezbe) hali bâtıldır.”

İşte sufilerin hali ve yolu budur. Bu yolun ve anlayışın dışında başka bir hâl ve ilim iddia eden kimse, fitneye düşmüş yalancının birisidir. Allah hidayetine kavuştursun. Amin. 
 


Vera Muhabbet Dergisi Logo