Çihar Yar-ı Güzin (Seçkin Dostlar) - 2. Menakıb

Sayı 1

Sıddık kelimesi, lügatda üç manaya gelir. Birinci manası, gayet doğru söyleyici demektir. Bu mana, Tacül-İslam da açıklanmıştır. Sure-i Yusüf’de Sıddık lafzı, bu mana ile tefsir edilmiştir. İkinci manası, kendi kavlini ameli (yani yaptığı işi sözüyle) ile doğrulamak demektir. Üçüncü manası, daimi tasdik demektir. Bu iki mana Sahih-i Cevheri’ye kitabında açıklanmıştır. Emir ül Müminin Ebubekr-i Sıddık “radıyallahu Teala anh” hazretlerine Sıddık söylenmesinde, birinci mana düşünülse, o cihetle adlandırılır ki, gayet doğru söyleyen idi. Demişlerdir ki, hazreti Emir ül Müminin Ali “Kerremallahü vecheh” hadis rivayetini kimseden yemin etmeksizin kabul etmezdi. Ancak Hazreti Ebubekir dan “radıyallahu Teala anh” kabul ederdi. Eğer ikinci mana ile düşünülse, yine o cihetle adlandırılır ki, açıktır. Eğer Üçüncü mana düşünülse, o şekilde adlandırılır ki, O sultanı tasdiki devamlı olup yok olması, şüpheye düşme ihtimali yok idi. 

Nitekim, bildirilmişdir ki, Fahr-i alem “sallallahu aleyhi vesellem” hazretlerine mi’rac müyesser oldu. O gecenin sabahında, mirac kıssasını anlatıp, buyurdu ki. “Bu gece, Mekke’den Beyt-i Mukaddes’e gittim. Orada enbiyanın ruhlarına imam olup, iki rekat namaz kıldım. Oradan arş’ın üzerine yükseldim. Allahü Teala ile konuştum. Allahü Teala ümmetime, bir gün bir gece de elli vakit namaz farz etti. Geri döndüm. Asumanda, Hazreti Musa “aleyhissalatu vesselam” ile karşılaştım. Beni geri gönderdi ki, elli vakit namaza ümmetin takat getiremez. Allahü Teala’ya teveccüh ettim. On vakit namaz bağışladı. Geri Musa aleyhisselamın yanına geldim. Henüz çoktur diye beni geri döndürdü. Tekrar, Allahu Tealaya teveccüh ettim. On vakit daha bağışladı. Velhasıl, beş nöbette, kırkbeş vakit namaz bağışladı. Hazreti Musa aleyhisselam yine dön dediğinde, dedimki, Rabbimden haya ederim. Ben bu beş vakit’ten razıyım dedim. Allahu Teala’dan nida geldi ki, bu beş vakit, elli vakte bedeldir. Sonra, Beyt-ül mukaddese gelip, gece içinde Mekke’ye geri döndüm.” Hal budur ki, bu gidip gelmek, gayet kısa zamanda oldu. Rivayet edilir ki, geldiğinde mübarek yatakları henüz sıcak idi. Kafirler bu kıssayı işitince, inkar edip de akla uygun değildir dediler. İnkar eden o grup, şimdi bununda Ebu Bekri susturmak, iyi olur diyerek yanına geldiler. Dediler ki, “Ya Eba Bekr! Efendinin, nasıl bir konuyu dava edindiğini işittin mi? Efendin der ki, bu gece arşa gittim, geldim. Hazreti Ebu Bekr “radıyallahu teala anh”, o durumda, duraklama ve tereddüt etmeksizin, tasdik ve kabul edip, böyle söylediyse, gerçek söyler. Ondan yalan sadır olmaz buyurdular. Ondan dolayı ona, Sıddık denildi. Hazreti İmam-ı Ali “kerremallahü vecheh”, Ebu Bekr Sıddık adı gökten inmiştir, diye yemin etmişlerdir. Galiba sebebi, meal-i şerifi (doğru haberde gelen ve onu tasdik eden) olan ayet-i kerimede, tefsir erbabı, doğru haber de gelenin Resulullah “sallallahu aleyhi vesellem”, onu tasdik edenin de Ebu Bekr-i Sıddık olduğunu söylemiş olmalarıdır. İbrahim bin Hasan el-Cevheri el Hirevi rivayet eder ki, Hazreti Resulü Ekrem “sallallahu aleyhi ve sellem” buyurdular ki, “Ebu Bekr anasından dünyaya geldi. Hakk sübhanehü ve Teala, cennete dediki, izni celalim hakkı için, sana yalnız Ebu Bekr’i sevenleri”koyacağım. 


Birinci Bab, İkinci Menakıb
 


Vera Muhabbet Dergisi Logo