AYET-İ KERİME MEAL VE TEFSİRİ - Bakara 8- 9 (Münafıklık üzerine-2)

Sayı 5

1-    MÜNAFIKLARIN GENEL HALLERİ, ALAMETLERİ VE KISIMLARI…

Münafıklık, zahirin batına uymaması demektir. Sözü, özüne uymaz. Yani, dili ile kalbi farklıdır. İtikadî meselelerde münafıklık yapmak küfürdür, halis münafık kâfirdir. İşlerinde ve sözlerinde münafıklık yapmak ise haramdır, küfür olmaz. Rabbimiz Kur’an’da en az 111 defa münafıklardan bahsetmiş ve bunların Cehennemin en alt tabakasında olduklarını haber vermiştir. Peygamberimiz
vahiy yoluyla kimlerin münafık olduğunu bildiği halde onların kimler olduğunu herkese açıklamamış ve onlardan bazılarının cenaze namazlarını dahi kıldırmıştır. Ancak onlara hiçbir zaman önemli görevler vermemiştir. Hz. Peygamber (sav) den sonra insanlar için böyle bir bilgi kaynağı (vahiy) söz konusu olmadığından, münafık dünyada genelde bir müslüman gibi muamele görür ise de, Ahirette ebedi ve çok şiddetli bir azaba uğrayacaktır. "Şüphesiz ki münafıklar, cehennem ateşinin en aşağı tabakasındadırlar. Onlara hiçbir yardımcı da bulamazsın. " (Nisa-145)’’

(Münafık) İslâm toplumu içinde menfaati gereği, müslüman olmadığı halde, kendini Müslüman göstererek Allah'a, Rasûlüne ve mü'minlere düşmanlığını gizleyen kimsedir. Bunlar şeksiz- şüphesiz halis kâfirdirler. Âlimlerimiz münafıkları iki kısma ayırmışlardır.

A)    Birinci kısım: İtikadî münafıklar ve bazı özellikleri:

1-    Müslümanlar ile sürekli alay eder, hakarette bulunurlar. Cenab-ı Hak onlar hakkında şöyle buyurmuştur. "Müslümanların inandıkları gibi inanın, diye örnek verilince; Biz de o beyinsizlerin inandığı gibi mi inanacağız? Diye itiraz ederler. İnananlarla yan yana gelince de; Sizinle beraberiz, derler. Fakat reisleri ve şeytanlarıyla baş başa kalınca; Biz onları aldattık, diye alay ederler." (Bakara-13,15). Kime sefih/beyinsiz diyor bu münafıklar? Sefih dedikleri sahabeydi. Sahabeye sefih diyorlardı. Bu sefihler gibi mi iman edeceğiz? Onları akılsızlıkla, beyinsizlikle itham edebiliyorlardı. Mü'min aynadır, bakıyorlar aynaya ve kendilerini görüyorlardı.

Hâlbuki gerçek sefihler kendileridir. Adamlar imanı fakirlere, düşkünlere mahsus kabul ediyorlar ve onlara sefih diyerek hakarette bulunuyorlar. Bugün de bu münâfık karakterli insanların aynı şeyleri söylediklerini görüyoruz. Adama diyorsun ki; “Arkadaş, sahabe böyleydi, gel biz de onlar gibi olalım!..” Onlar sahabeydi efendim! Biz onlar gibi yapamayız ki! Diyerek adeta (Onlar sefihtir…) diyen münafıklarla ayni safta yer alıyorlar. Bunlara, bilerek böyle diyorlarsa halis münafık, cahilane konuşuyorlarsa münafık hastalığına yakalanmış gafillerdir, diyoruz.

2-    Münafıklar bozguncudurlar… Fesat; ıslahtan sonra yapılan şeyi bozmaktır. Allah (cc) (Ben arzı ve ondakileri düzenledim, sakın onu bozmayın…) buyuruyor. "Sakın ha, (her türlü) ölçüde
taşkınlık ederek haksızlık yapmayın, (dengeyi ve düzeni bozmayın.)" (Rahman-8) Öyleyse işimiz küfür ve isyan değil iman, isyan değil itaat, bozmak değil yapma, fesat değil ıslah olmalıdır. Ayrıca, insanların kendi nefislerinde ve kendi aralarında da bir düzen/mizan yaratılmıştır. Kan dökmeyin!

Adam öldürmeyin! Zina etmeyin! Küfretmeyin! Münâfıklık etmeyin! Namaz kılın! Oruç tutun! Buyrulmuş, düzenin bozulmaması emredilmiştir. Ama Hz. Âdem’in oğlu Kabil ile başlayarak, Allah’ın koyduğu düzen bozulmaya çalışılmıştır. Düzeni bozmak demek; Allah’ın emirleri dışına çıkmak, Allah’ın istediklerinden farklı yaşamak demektir ve bu münâfıkların işidir. Onlar arzı da, üstündekileri de bozarlar… Münafıkların bulundukları yer, daima müminlerin arasıdır. Başka bir yerde var olamazlar. Müslüman toplumları, cemaatleri bütün güçleriyle içten ifsat etmek, bozmak için uğraşırlar. "…Onlar (sinsi ve tehlikeli) düşmandırlar, bu yüzden onlardan kaçınıp-
sakının (münafıkları tanımaya çalışın ve onlara karşı tedbirli ve dikkatli olun.) " (Münafikun-4) Cenab-ı Hak şerlerinden muhafaza buyursun.

3-    Münafıklar sürekli Allah’ın yolundan saptırmaya çalışırlar… İnsanları Allah’ın doğru
yolundan döndürmek için yalan yere yemin ederler. Cenab-ı Hak onlar hakkında şöyle buyurmuştur: "Kendileri de (açıkça bu gerçeği) bildikleri halde, yalan üzere yemin edip durulmaktadır (ve bunlar mü’minleri aldatıp oyalamaya çalışmaktadır). " (Mücadele-14). Herkes onları müslüman zannettikleri için, yeminlerle, yalan-dolanlarla müslümanları aldatmaya çalışırlar. Bu gün de İslam konusunda fazla bilgisi olmayan insanlara karşı, vallahi biz de Müslümanız, billahi biz de inanıyoruz, diyerek insanları, çevresindekileri, tanıdık, eş dost, hısım, akrabalarını veya talebelerini, arkadaşlarını, kadınlarını, çocuklarını Allah yolundan saptırıyorlar, Allah yolundan alıkoyuyorlar.

(Biz de Müslümanız! Biz de Allah’ın dinini biliriz! Biz de âyet ve hadis okuduk! Biz de bu işin tahsilini yapmışız!..) diyerek kalben inanmadıkları halde, dilleriyle ve tavırlarıyla müslümanlık gösterisinde bulunan pek çok münafık, bugün yığınları arkalarından sürüklemektedirler.

4-    Münafıklar müslümanların ekonomik durumlarının kötüleşmesine çalışırlar… "Münafıklar, Medîneli hemşehrilerine, “Allah’ın elçisinin yanında bulunan Mekkeli Müslümanlardan maddî desteğinizi kesin ki, böylece onun etrafından dağılıp gitsinler! " diyorlar. (Münafikun-7) Bu adamları sahiplenmeyin. Yiyecek içecek vermeyin de peygamberin etrafından dağılıp gitsinler, diyorlardı. Bu Müslümanlara ambargo koyun ki yok olup gitsinler. Bakıyoruz, şu anda tüm dünya münâfıklarının, izledikleri metot da aynı metottur. Ekmekleri kesilince bu müslümanların dinlerinden dönüvereceklerini zannediyorlar. Kendileri maddeci oldukları için Müslümanların da öyle olduklarını zannediyorlar. Hâlbuki göklerin ve yerin hazinelerinin sahibi Allah'tır. Kendi ellerindekileri onlara veren de Allah'tır. Kendilerine veren Allah Müslümanlara veremez mi? Lâkin münâfıklar bunu bilmiyorlar, bilemezler. Onların eğitiminden geçen, onların
propagandalarından etkilenen Müslümanların da, aynen onların sözlerini tekrar ettiklerini görüyoruz. “Efendim işte bütün mal, mülk onlarda, bütün ekonomik güç onlarda, biz de onlar gibi olmalıyız…”

5-Münafıklara namaz kılmak ölüm gelir… "Hem (onlar) namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar; insanlara gösteriş yaparlar… " (Nisa-142) Rasul-i Ekrem Efendimiz (sav) döneminde namazını beş vakit düzenli olarak kılmayan bir kişi müslüman sayılmazdı. Onun için münafıklar her gün müslümanların mescidinde müslümanlarla beraber olmak, müslümanlarla beraber namaz kılmak zorunda kalıyorlardı. Yani kendilerini ele vermemek için istemeye istemeye namaz kılmak zorunda kalıyorlardı. İnanmadıkları bir şeyi yapma azabına katlanmak zorunda kalıyorlardı.

Onlar Allah için, Allah rızası için değil sadece inanlara gösteriş olsun diye, insanlar görsünler, duysunlar diye namaz kılıyorlardı. Ama insanlardan bir tenhada Allah’la baş başa kaldıkları zaman da terk ederler. Evet, yaptıklarının tümünü bu dünyada karşılığını görmek için yaparlar. Peki, şu müslümanların içinde yaşayan, Allah’ı tanıdığını iddia eden, biz de Müslümanız diyen
münâfıklara ne oluyor? Tıpkı münafık kâfirler gibi namazlarına üşene üşene, tembel tembel, isteksizce, zorla kalkıyorlar. Bilelim ki, ancak inanmadığı bir şeyi yapmak insana azap verir.

6-    Münafıklar zina yapar ve yaptırırlar… Münafıklar maddî kazanç sağlamak için sınır tanımazlar. En adi ahlâk dışı yollara dahi başvururlar. Nitekim münafıkların başı Abdullah İbn Ubeyy b. Selûl, kazanç sağlamak amacıyla câriyelerini zinaya zorluyordu. Bu maksatla bir nevi fuhuş merkezi de kurmuştu. Bu olayı yasaklayan âyet nazil olmuştur. "Dünya hayâtının geçici menfaatini elde etmek için, iffetli kalmak isteyen câriyelerinizi fuhşa zorlamayın!... " (Nûr-33) Medine’de kölelerinin ve câriyelerinin namuslarını satarak para kazanmaya çalışan münafıklara Rabbimiz buyuruyor ki, sakın sizler onları şu dünya hayatının basit ve geçici metaları karşılığında fuhuşa zorlamayın, zinaya zorlamayın. Hem onları hem de kendinizi cehenneme göndermeyin. Bu ayetin nüzulü sonrası münafıkların başı Abdullah b. Ubeyy b. Selul bağırıp çağırarak, “Bizi kim Muhammed’den kurtaracak, cariyelerimizi elimizden alıyor?” demiştir.

7-    Münafıklar hayırda çok cimridirler… "Onlar kötülüğü (küfrü, günahı) emrederler, iyilikden (îman, ibadet ve ihsandan) vaz geçirmeye uğraşırlar, ellerini (cimrilikle sımsıkı) yumarlar. " (Tevbe-67) Kötülüğü, münkeri emrederler ve iyiliği, marufu men ederler. İyiliklerin engellenmesi, kötülüklerin yayılması için çırpınırlar. Kötülük taraftarıdır onlar. Kötülük onların vazgeçilmez özellikleridir. İyiye düşmandırlar, iyilikten nefret ederler. İyileri iyilikten vazgeçirmek için çırpınırlar. Elleri de sıkıdır onların. Hayırlı hiç bir işe zerre kadar bir harcama yapmazlar. Mallarını kötülük ve haram yollarda tüketirler. Bugün de nice müslüman, Allah’ın kitabını öğrenmek ve öğretmek, mescidleri tamir ve bina etmek, küfre ve kâfirlere karşı mücadele etmek için bir araya gelemiyor, gelenler ise hayır ve ihsan söz konusu olduğunda çok kısa sürede ortadan kayboluyorlar. Münâfıklığın belki en belirgin alâmetleri işte bunlardır. Bu özellikler kimde varsa önünde sonunda onu münâfıklığa götürür. Allah (cc) cümlemizi muhafaza buyursun.

8-    Münafıklar boy postça yakışıklı, hitabetleri tesirlidir…"Onları gördüğünde cüsseleri hoşuna gider. Ve konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Sanki onlar (duvara) dayanmış keresteler gibidirler! Her (kuvvetli) sesi (nifaklarından dolayı)aleyhlerinde sanırlar. Onlar düşmandır; artık onlardan sakın! Allah onları kahretsin! (Haktan) nasıl çevriliyorlar? " (Münafikun-4)

Cisimleri, cüsseleri yakışıklıdır. Bu adamların cisimleri Rasûlullah’ın hoşuna gidiyormuş, “Keşke şu adamlar müslüman olsaydı,” diyormuş. Konuşmaları yaldızlıdır. Rabbimiz buyuruyor ki, "Konuştukları zaman neredeyse onları dinlemek istersiniz. " Fasih konuşurlar, düzgün konuşurlar dinleyenleri etkilerler. Konuştukları zaman kulak verirsin. Acaba hayırdan, haktan yana bir şey söyleyecekler mi? Diye düşünürsün. Şimdi de görüyoruz işte, ciddi ciddi konuşuyorlar.

Dinleyince bayağı bayağı düşünen birisi filan zannediyorsunuz, ama adamların ciğeri beş para etmiyor.

"Onlar kasılmış/dayanmış kereste gibidirler." Âyetteki kereste, kütük benzetmesinden şunu anlıyoruz: A)Onlar Rasûlullah’ın (sav) yanına geldiklerinde büyük büyük, iddialı iddialı laflar ediyorlar. Ama kalplerinde hiçbir şey yoktur, kafaları bomboştur. Söylediklerine kendileri bile inanmazlar. Mükemmel bir yalancılardır. Ruhu olmayan cesetler gibidirler. B)Bu adamlar Rasûlullah’ın meclislerine gelir, gâyet ciddi, ağırbaşlı bir şekilde Allah’ın Resûlü’nü dinler görünürlerdi. Ama kulaklarına asla söz girmez, kalplerine inmezdi. Çünkü onlar duvara yaslanmış kütükler, keresteler gibidirler. Duvara yaslanmak, mallarına, mülklerine, adamlarına, partilerine, makamlarına güvenip, dayanmak manalarınadır. Allah (cc) en doğrusunu bilir. Onlar ayni zamanda çok korkaklardır. Yüreklerinde o gösterişli bedenlerine uygun cesâret yoktur. Herkesi kendileri gibi hâin zannettiklerinden, herkesten ve her şeyden şüphe duyar korkarlar. Nerde bir ses, nerde bir sayha duysalar bunu kendi aleyhlerine zanneder ve hemen korkarlar. Her sesi, her feryadı, her hareketi, kendi tepelerine inecek zannederler. Bir öksürük sesi duysalar, acaba uyanıyorlar mı, münâfıklığımız anlaşıldı mı, maskemiz düştü mü diye ödleri patlar. Kalplerindeki ve ağızlarındaki yeminlerle
gizlemeye çalıştıkları münâfıklıklarının her an açığa çıkacağı korkusunu yaşamaktadırlar. Öyleyse onlardan sakın, onların yanına yaklaşma, bulaşma onlara peygamberim!.. Allah kahretsin onları.

Allah belâsını versin onların. Bu, ya bir bedduadır, ya da mü'minlere onlar hakkında böyle demeleri konusunda bir emirdir. Allah belâsını versin, Allah kahretsin, nereye gidiyor bu adamlar? Ne elde etmeye çalışıyor bu adamlar? Neyin peşinde koşuyorlar? Rabbimiz hayret ifade eden bir ifadede bulunuyor onlar için. Nasıl da haktan yüz çeviriyorlar? Kimden kime kaçıyorlar? Allah’tan kaçıp kime kul olmaya çalışıyor bu adamlar?

9-    Münafıklar kendilerini gizlemekte çok mahirdirler. İnanmadığı hâlde inanmış gibi göründükleri için münafıklar, ikiyüzlüdürler. Dili ile mü'min veya dost görünür, kalbinde küfür ve düşmanlığı gizler. "(Bu münafıklar) mü'minlerle karşılaştıkları vakit, (Biz de) iman ettik, derler.
(Kendilerini saptıran) Şeytanları ile başbaşa kaldıklarında ise, Biz sizinle beraberiz, biz onlarla (mü'minlerle) sadece alay ediyoruz. " derler. (Bakara-14).

Kur'ân-ı Kerim bu konuda bir başka inceliğe daha dikkatimizi çekiyor; münafıkların meslek edindikleri nifak konusunda oldukça mahir olabileceklerini, uzun zaman her iki tarafa da kendilerini kabul ettirebileceklerini haber veriyor. "Çevrenizdeki bedevî Araplardan ve Medine halkından birtakım münafıklar vardır ki, münafıklıkta maharet kazanmışlardır. Sen onları bilmezsin, Biz biliriz onları. Onlara iki kez azap edeceğiz, sonra da onlar büyük bir azaba itileceklerdir." (Tevbe-101). Müfessir Hamdi Yazır, bu ayetin tefsirinde şöyle demiştir. Bunun manası, onlar
münafıklıkta son derece maharetlidirler, sırlarını gizlerler, takıyye yaparlar, açığa çıkmaktan daima kurtulurlar, daima yağ gibi suyun üstüne çıkarlar. Yani onlar hâllerini sizden öyle gizlerler ki katiyyen onların hakikatinden haberdar olamazsınız. Ancak Allah (cc) bilir ve bildirir, demektir. Allah (cc) onların şerlerinden ve onlara benzemekten korusun… Amin.!

B)    İkinci kısım: Amelî ve kavlî münafıklar ve bazı özellikleri:

Bu tip münafıklar halis münafık değildir. Ama basit menfaatlar ve bazı sebebler karşısında değişip durdukları için, içleri dışına uymayan ikiyüzlü karakterdedirler. Söz ile olan bu münafıklık küfür değil, haramdır. (Hadîka) Yani bu manadaki münafık kişi kâfir değildir. Alimlerimiz bunlar hakkında amelî münafık demişlerdir. İman kalplerine yerleşmemiş, iman ettikleri Allah’ı (cc) sıfatlarıyla tanımamışlardır. Sürekli iman ile küfür arasında gidip gelirler, şüphe içinde bocalarlar. Zihinleri karışık, iradeleri zayıf olduğundan, bir o tarafa bir bu tarafa yalpalar dururlar. Allah (cc) onlar hakkında şöyle buyurmuştur. " (O münâfıklar, îmanla küfür arasında bocalayıp duranlardır. Ne onlara (mü'minlere), ne de bunlara (kâfirlere mensubdurlar.) Artık Allah kimi (kendi küfrü sebebiyle) dalâlete atarsa, o takdirde onun (kurtulması) için aslâ bir yol
bulamazsın!..." (Nisa-143) Bunlar imandan çok küfre yakın, insanlardır. (Âl-i İmrân-167) Hayata dair endişe ve korkuları pek fazladır. Ne ibadetlerinde bir ihlas ve istikrar vardır ne de sözlerinde. Kısaca bunların münafıklıkları söz ve amellerindedir. Mesela, bazen yalan söylerler, emanete hıyanetlik ederler, namazlarını terk ederler, kıldıklarında vaktini geciktirirler, özürsüz cemaati terk ederler… Bu alametlerin biri bir kimsede bulunsa, o kimseye münafık denmez, onda münafıklık alametleri vardır denir. Münafıkların işlediği bir işi işlemiş olurlar. Yine mesela, birine mal, söz veya sır emanet edilse, o kimse de bu söz veya sırrı başkalarına söylese yahut emanet edilen mala zarar verse, çalsa, yani hıyanet etse, bu işler münafıklık olur. (Berika) Netice itibariyle, itikadî halis nifaka kısmî bir benzeyiş içinde bulunmakla beraber, inançlarında açık bir nifak söz konusu değildir. Hadislerde geçen münafık türü, genelde amelî (ahlâkî) yönden olan bu tip nifakları vurgulamaktadır. "Münafığın alâmeti üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, vadettiğinde vaadinden döner, kendisine bir şey emanet edildiğinde emanete hıyanet eder." (Tirmîzî, Îman, 14) gibi hadisler îtikâdî nifaka yaklaşılmaması için tenbihler mahiyetindeki emirlerdir. Zira amelî nifaklar çoğalınca, müslümanın îtikâdî halis nifaka düşmesi muhakkaktır. Rabbim cümlemizi muhafaza buyursun!

 Özet olarak, imanda münafık olanların da, amellerinde münafık olanların da kalplerinde maraz (hastalık) vardır. (Bakara-9) Hakkı kabul edemezler. Allah’ın kitabına teslim olamazlar, her meselede şek ve şüphede içindedirler. Dünyevi korku ve endişelerinden bir türlü rahat edemezler. Allah-u Teâlâ onların marazını (hastalığını) her gün ziyadeleştirmiştir. Çünkü küfrü saklayıp, imanı izhar (açıklamak) suretiyle yalan söylemeleri küfürden daha büyük günahtır. Unutmayalım ki bir mümin için yalan söylemek, günahların en kötüsü ve bütün masiyetlerin başıdır. Kalpleri bulandıran ve kişiyi imandan son derece uzaklaştıran kötü bir ahlaktır. Münafıklar zarar verme noktasında pirincin içindeki beyaz taş misali gibidirler. Yani dikkatli olunmaz ise dişleri kırabilir. Münafıklarla usulü dairesinde mücadele etmek müslümanlar üzerine bir farzdır. " Yâ eyyühân-nebiyyü câhidi-l- küffâra vel-münâfikîne… Ey peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et… " (Tevbe-73) Hem, Allah-u Teâla, Kur’an da münafıkların isimlerini zikretmeden sıfatlarını beyan etmiştir. Bunun manası, her devirde münafıklar olacak, nifak ve bozgunculuk mantığı kıyamete kadar devam edecek, demektir. Efendimiz (sav) münafıkları genelde vahiy yoluyla bildiği halde, onları ismen teşhir edip, rezil etmemiştir. "Şayet dilersek, biz onları sana gösterirdik de sen de onları simalarıyla tanırdın. (Nitekim bazılarını bildirdik ve onları yakinen tanıdın.) Fakat sen onları, (Her zaman) sözlerindeki edadan tanırsın..." (Muhammed-30) İmanın kemaline eren Allah dostları da ferasetleriyle münafıkları söz ve tavırlarından tanırlar. Çünkü onlar, Allah'ın nuruyla bakarlar.
 


Vera Muhabbet Dergisi Logo