FAZİLETLİ İBADETLER - Îsar

Sayı 5

Îsar

Aşk ve muhabbetin kantarı, fedakarlıktır. İnsanlar en büyük bedeli, muhabbetleri uğrunda öderler. Gerçek muhabbete erebilmek için ise fânî muhabbetlerden vazgeçmekle kavuşur. Bir mü’minin izzet ve fazileti, kendinden önce din kardeşinin huzur ve saâdetini düşünebilmesidir. Yani benlikten diğergamliğa geçip “önce ben” yerine “önce sen” veya “önce o” diyebilmesidir. 

“Îsar” sözlükte ikram ve kendisi muhtaç olduğu halde nefsinden ferağat edip bir başkasını tercîh etme anlamlarına gelmektedir. Îsar, cömertliğin zirvesidir. Zira cömertlik, malın fazlasından kendine lâzım olmayanı vermektir. Îsar ise, kişinin muhtaç olduğu ve kendisine de lazım olan her bir şeyi, kendisinden koparıp verebilmesidir. Nefsin itirazlarını susturup ihtiraslarına set çekerek kazanılan ruhani bir zaferdir. Bu da her yiğidin harcı değildir. Bu güzel haslet, peygamberlere ve Hakk’ın veli kullarına mahsus fedakarlık ve cömertliğin zirvesidir. Nefsinden fedakarlık yaparak veya hakkından vazgeçerek, kendisinin de muhtaç olduğu hakkı veya imkanı, diğer bir mü’mine devredebilmektir. Hak dostlarının bu güzel amel/ahlaka sevk eden en kuvvetli âmil; onların fıtratlarının merhamet hamuruyla yoğrulmuş olmasıdır. Yine onların ‘Mü’minler ancak kardeştir…” (el-Hucurât,10) ilahi mesajını, bilhassa zor zamanlarda bir ibâdet heyecanıyla ifa etmeleridir.

Her hususta olduğu gibi isar bahsinde de en güzel örneğimiz, Peygamber Efendimiz (sav) ve O’nun nebevi terbiyesi altında yetişmiş olan güzide sahabilerdir. 
Allah rasulü (sav) Efendimiz’in kendinden bir şey isteyeni boş cevirdiği görülmemiştir. Kendisinden bir şey istenildiği zaman, o an verecek hiçbir şeyi olmasa bile muhakkak imkanını bulur, infaktan geri kalmazdı. Nitekim bir gün muhtaç bir kimse gelerek bir şeyler istedi. Allah Rasulü (sav): 

“-Yanımda sana verebileceğim bir sey yok, git benim adıma satın al, mal geldiğinde öderim.” dedi.

Bunu duyan Hazreti Ömer (ra): “-Ey Allah’ın Rasûlü! Yanında varsa verirsin, yoksa Allah Sen’i gücünün yetmeyeceği şeyle mükellef kılmamıştır.” dedi.

Peygamber efendimiz (sav) Hazreti Ömer’in bu sözünden hoşnud olmadı. Ensar’dan biri:
“-Anam, babam Sana fedâ olsun yâ Rasûallâh! Ver! Arş’ın Sahibi azaltır diye korkma!” dedi.

Bu sahâbinin sözleri Efendimiz’in hoşuna gitti. Tebessüm ederek:

“-Ben de bununla emrolundum.” buyurdu. (Heysemi, X, 242)

Yani Peygamber Efendimiz, borç alarak infâk edebilecek kadar cömertti. O’nun diğergamlıktaki bu kâ’bına varılmaz incelik ve zarafeti, biz ümmeti için ne güzel fiili kıstastır.

Abdullâh bin Câfer -radıyallâhu anh- bir seyahat esnâsında, bir hurma bahçesine uğradı. Bahçenin hizmetçisi siyahî bir köle idi. Köleye üç adet ekmek getirmişlerdi. Bu sırada bir köpek geldi. Köle, ekmeklerden birini ona attı. Köpek ekmeği yedi. Öbürünü attı. Onu da yedi. Üçüncüyü de attı. Onu da yedi.

Bunun üzerine Abdullâh bin Câfer -radıyallâhu anh- ile köle arasında şöyle bir konuşma oldu:
“–Senin ücretin nedir?”
Siyahî köle:
“–İşte gördüğünüz üç ekmek.”
“–Niçin hepsini köpeğe verdin?”
Köle:
“–Buralarda hiç köpek yoktu. Bu köpek uzak yerden gelmiştir. Aç durmasına gönlüm râzı olmadı.” dedi.
Abdullâh -radıyallâhu anh-:
“–Peki bugün sen ne yiyeceksin?”
Köle:
“–Sabredeceğim, günlük hakkımı Rabbimin bu aç mahlûkuna devrettim.” dedi.
Abdullâh -radıyallâhu anh-:
“–Sübhânallâh! Benim çok cömert olduğumu söylerler. Bu köle benden daha cömertmiş!” buyurdu.

Ardından da o köleyi ve hurma bahçesini satın aldı ve köleyi âzâd edip, hurmalığı ona bağışladı. (Gazâlî, Kimyâ-yı Saâdet, s. 440)

Allah Rasulü’nün ahlakıyla ahlâklanan Hak dostları da, tıpkı sahabenin sergilediği gibi nice nümuneleri sergilemişlerdir. Bunlardan birini Hak dostlarından Ubeydullah Ahrâr Hazretleri de şöyle anlatır:

“Bir gün pazara girmiştim, Cok fakirdim. Bir kişi yanıma gelerek aç olduğunu söyledi. O vakit hiçbir imkanım yoktu. Sadece eski ve fitil fitil olmuş bir sarığım vardı. O aç insanı alıp bir aşhaneye götürdüm. Aşcıya:

“-Şu sarığımı al. Eski, fakat temizdir. Bulaşıklarını kurularsın. Yalnız bunun karşılığında şu aç insanı doyurur musun?” dedim.

Aşcı, o fakire yemek verdi; sarığımı da bana iâde etti. Fakat söz verdiğim için almadım. Kendim de aç olduğum halde o fakir doyuncaya kadar bekledim.” (Hadâiku’l-Verdiye)

Ubeydullah Ahrâr Hazretleri, sonradan büyük bir servete sahip oldu. Öyle ki, ciftliklerinde binlerce işçi calışıyordu.

Rabbim bizlerede Efendimizin (sav), ashabının (ra) ve varislerinin örnek hayatlarından, örnek alıp hayatımıza geçirebilmeyi ihsan eylesin. Kendini değil evvala kardeşini düşünenlerden eylesin! Amin!

Kaynak
Hak dostlarının örnek ahlakından 1
 


Vera Muhabbet Dergisi Logo